Kızıldeniz’in veya Uzak Doğu’nun sualtı canlılarıyla kıyasladığımızda çoğumuz ülkemizin sualtı yapısını zayıf buluyoruz. Gerçekten de çoğu bölgemizde cıvıl cıvıl mercanlar, balıklar veya genel olarak sularımızda dalgıçların sıkça karşılaştığı çok büyük balıklar, balinalar yok. Ancak binlerce yıllık çok önemli medeniyetlerden kalmış miraslarımız ve harika batıklarımız, eşsiz dalış bölgelerimiz var. Bu açıdan bakıldığında, turizm cenneti olan ülkemiz sualtı turizmi konusunda da önemli bir potansiyele sahip.
Bu potansiyeli belki de önce kendimiz keşfetmeli ve dalgıçlarımıza aktarmalıyız. Yurtdışından gelen misafirleri doğru yönlendirmeli ve Türkiye’yi bir dalış noktası olarak görmeyen dalıcıları Türkiye’ye çekebilmeliyiz. Örneğin, Antalya Valiliğinin desteğiyle çekilen 17 dakikalık “Su Altı Cenneti Antalya” filminin Çekya’dan önemli bir ödül alması gibi başarılarımız bu konuda bize katkı sağlayabilir. Valilikler ve yerel yönetimler tarafından bu gibi projelerin arttırılması, ülkemizde gerçekleştirilen turizm faaliyetleri arasında dalışın da sayılmaya başlanması sevindirici gelişmeler.
Diğer bir sevindirici gelişme ise, önemli bir keşifle ilgili. Bilinen en eski batık olarak kayda geçen Uluburun’un ülkemiz sularında bulunması bizim için çok önemli bir gurur kaynağıydı. Hatta 10 yıl kadar önce Kaş’ta bir benzeri yapılan ve sualtına yerleştirilen batığa, dalgıçlar uzun yıllar keyifle daldı. Şimdi Uluburun’dan daha da eski olduğu tespit edilen ve Antalya açıklarında bulunan bir gemi batığı bilim ve dalış çevrelerini heyecanlandırdı.
“Sualtının Göbeklitepe’si” olarak nitelendirilen batık, 14 metre uzunluğunda ve 1,5 tonluk bakır külçe barındırıyor. Kemer açıklarında olduğu bilinen ancak korunması adına tam konumu paylaşılmayan batığın Uluburun’dan 200 yıl kadar daha eski olduğu ve MÖ 1600 yıllarına ait olduğu belirtiliyor. Bu batıkta yapılacak çalışmalar ve çıkartılacak eserlerin sergileneceği bir müze oluşturma projesi de planlama aşamasında.
Bu gibi heyecan verici keşifler, hayat mücadelesi içindeyken unuttuğumuz şeyleri bize hatırlatıyor: Aslında yaptığımız iş ve bulunduğumuz coğrafyanın kültürel ve doğal zenginlikleri açısından çok şanslıyız. Binlerce yıllık tarih, doğal yapılar, biyolojik çeşitlilik anlamında ülkemizin belki de dünyada bir benzeri yok. Bu eşsiz güzelliği daha iyi tanıtarak ve bize ulaşan her dalgıca kaliteli hizmet ve eğitimler sunarak sektörümüzü daha da geliştirebilir ve dünyada hak ettiğimiz bilinirlik noktalarına ulaşabiliriz. Bu konularla ilgili projeniz, görüşleriniz ve sormak istedikleriniz için PADI Türkiye Bölge Yöneticisi Asutay AKBAYIR’a [email protected] email adresinden dilediğiniz zaman ulaşabilirsiniz.


